Eskişehir: Adı “Eski” Kendisi “Yeni”
İstanbul ve Ankara’ya sadece birkaç saat mesafede olan Eskişehir, Anadolu’nun en modern ve ilgi çekici kentlerinden biri. Genç nüfusu, etkileyici tarihi ve zengin kültürü Eskişehir’i; farklı bir hafta sonu geçirmek isteyenler için ilgi çekici bir yer haline getiriyor. Biz de farklı bir hafta sonu için yola düşüyoruz. Hedefimiz Eskişehir…
Eskişehir, öğrencilik yıllarımın geçtiği; mezun olduktan sonra yolumun düşmediği, bu yüzden biraz da mahcup olduğum şehirdirÜniversite yıllarımın güzel anılarına mekân olan şehir…
Son zamanlarda Eskişehir’e giden eski okul arkadaşlarımın hepsi “Eskişehir öyle değişmiş ki, görmen lazım!” deyip duruyorlardı.
Ben de en sonunda birkaç arkadaşımı organize etmeye, hafta sonu için Eskişehir’e gitmeye karar verdim.
Öğrencilik dönemimde yaptığım gibi, Eskişehir’e trenle gittik. Haydarpaşa garında buluşup trende yerlerimize yerleştik. Kahvaltı servisi başlar başlamaz da kendimizi restoran vagonuna attık. Uzun bir kahvaltı, sonrasında da kahve keyfi derken, tüm yolculuğumuz restoran vagonunda geçti.
Öğle saatlerinde Eskişehir’e vardık. İstasyondan çıkar çıkmaz bir taksiye atlayıp otelimize gittik. Kentin nasıl değiştiğini şaşkınlıkla görmem için bu kısa yolculuk bile yetti.
Eskişehir, Anadolu’nun en modern kentlerinden biri… Kafeleri, gece kulüpleri, tiyatroları, konser salonları ve klasik müzik orkestralarıyla, kültürel anlamda Türkiye’nin en renkli kentleri arasındaki yerini çoktan almış.
Peki, Anadolu’nun ortasındaki bu kent, nasıl oluyor da Türkiye’nin en modern kentlerinden biri oluyor?
Bunun birkaç nedeni var. İlk neden, kentin gelişiminin temeli olan nüfus yapısı… Kent nüfusunun büyük bölümü göçmenlerden oluşuyor. İkinci neden ise üniversitenin kente olan katkıları… Mezunu olduğum Eskişehir Anadolu Üniversitesi ve Osmangazi Üniversitesi kentle iç içe geçmiş, kent hayatına doğrudan katkı sağlayan üniversiteler. Son olarak da yerel yönetimdeki istikrar geliyor. Uzun süredir büyükşehir belediye başkanlığını sürdüren Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’in adı, kentin adıyla özdeşleşmiş durumda. İşte, durum böyle olunca Eskişehir, Türkiye’nin en modern kentlerinden biri haline gelmiş.
Kısa bir molanın ardından kendimizi Eskişehir sokaklarına attık. Gündüz vakti için arkadaşlarımı fazla yormak niyetinde değildim. Çünkü akşam sıkı bir eğlence, ertesi gün de uzun yürüyüşler bizi bekliyordu.
Öğle yemeği için yerlilerin “su boyu” dedikleri, Porsuk çayı kenarındaki restoranlardan birine gittik. Porsuk kenarındaki hareketlilik inanılmazdı. Hemen hemen her mekân ağzına kadar doluydu ve etrafta yüzlerce genç insan vardı.
Yemek sonrasında, kentin sokaklarında kısa bir yürüyüş yaptık. Benim zamanımdan farklı olarak, kent içinde kurulan tramvay sistemiyle araç trafiği kent merkezinden büyük oranda çıkarılmış. Araçların boşalttığı yollar ise büyük yaya caddeleri haline gelmiş. Yeni açılan alışveriş merkezlerini pek sevmesem de, kente bir hareketlilik getirdikleri kesin.
İlk işim, grubu kentin benim için en önemli yeri olan Anadolu Üniversitesi Yunus Emre Kampüsü’ne götürmek oldu.
Yunus Emre Kampüsü, Türkiye’deki en güzel kampüslerden biri. Kampüs içindeki Japon Bahçesi görülmeye değer. Ayrıca Türkiye’nin en etkileyici sahnelerinden birine sahip olan Atatürk Kültür Merkezi de kampüs içinde yer alıyor. Akşam bir tiyatro gösterisi varmış. Ancak bizim kısıtlı zamanımız ve başka planlarımız olduğundan AKM’de bir temsil izleyemedik.
Kampüsten kent merkezine yürüyerek döndük. Yolumuzun üzerinde Haller Gençlik Merkezi vardı. Bu bina, öğrencilik dönemimde restore edilen bir meyve sebze haliydi. Eskiden popüler bir yerdi. Ancak kentte eğlence alternatiflerinin artmasıyla popülaritesi de düşmüş anlaşılan.
Ama binanın hemen önündeki faytonlar arkadaşlarımın ilgisini çekti. Ben de fayton turuna hayır demedim. Eskişehir’in faytonları, Büyükada’daki alıştığımız faytonlara pek benzemiyor. Çok daha Batılı bir görünüşe sahipler. Atlıhan Lületaşı ve El Sanatları Çarşısı’nda ise geleneğe hızlı bir dönüş yaptık. Eskişehir’e uğramışken dostlara buraları göstermemek olmazdı.
Çarşı, Eskişehir’in tarihi dokusunu en iyi korumuş olan mahallesi Odunpazarı’nda… Çarşıda özellikle pipo meraklıları için neredeyse kutsal olan lületaşından yapılmış ürünler satılıyor.
Bu güzel çarşı ziyaretinden sonra kendimizi Odunpazarı’nın sokaklarına bıraktık. Özgün bir mimariye sahip olan bu evler kısa süre önce belediye tarafından restore edilmiş ve turizme kazandırılmış. Belediyenin gerçekleştirdi bu başarılı restorasyon çalışması, mahallenin oldukça etkileyici bir atmosfere sahip olmasını sağlamış.
Hava kararırken, tüm gün gezmiş olmanın verdiği yorgunlukla otelimize döndük. Otelde akşam yemeğimizi yedikten sonra gece gözüyle Eskişehir’i görmek için tekrar sokağa çıktık.
İtiraf etmem gerek; Eskişehir’in gece yaşantısı, benim öğrencilik dönemimden bu yana oldukça hareketlenmiş. Eğlence mekânlarının sayısı artmış, kent gece vakti daha ışıl ışıl gözükmeye başlamış. Atmosferse Eskişehir’in her zamanki atmosferi: Herkesin birbirine saygılı ve hoşgörülü olduğu, rahat ve güvenli…
Ertesi gün güzel bir kahvaltının ardından tekrar yola düşme vakti gelmişti. Otelin yakınlarındaki araç kiralama ofisine giderek, rezervasyon yaptırdığımız otomobili almaya gittik. Gideceğimiz yer Yazılıkaya idi.
Yazılıkaya, Eskişehir’e yaklaşık 80 km uzaklıkta. Yazılıkaya’nın bulunduğu bölge, Anadolu’nun en önemli uyarlıklarından biri olan Friglere ev sahipliği yapmış. Yazılıkaya da yaklaşık 20 m yüksekliğiyle Friglerden kalan en önemli eserlerden biri.
Yazılıkaya ziyaretimizden sonra geze geze Eskişehir’e geri döndük. Tren saati yavaş yavaş geliyordu. Otelden bavullarımızı alıp istasyona gittik.
Görmek istediğimiz son yer, hemen istasyonun yanında yer alan TÜLOMSAŞ Müzesi’ydi.
Demiryollarında işleyen lokomotif ve vagonların üretimleri, bakımları, Eskişehir’de bulunan TÜLOMSAŞ’ta (Türkiye Lokomotif ve Motor Sanayi A.Ş.) yapılıyor. Fabrikanın içinde harika bir müze bulunuyor.
Kendimi bildim bileli trenlere meraklıyım, bu yüzden müze benim için bir cennet. Bu müzede Türkiye’deki trenler ve trencilikle ilgili neredeyse her şeyi bulmak mümkün.
Ancak müzenin en önemli parçasının trenlerle ilgisi yok. Bir otomobilden bahsediyorum: Devrim otomobili!
Yakın zaman önce hakkında bir film çekilen bu efsane otomobil, Türkiye’nin kendi kendini geriye çekişinin adeta somut bir kanıtı. Tamamen Türk mühendislerinin çalışmalarıyla, büyük ölçüde yerli parçalar kullanılarak, sadece dört adet üretilen bu otomobil, asla seri üretime geçememiş. Üretilen dört otomobilden sadece biri bugüne ulaşmış. O da TÜLOMSAŞ Müzesi’nde bulunuyor.
Müze gezimizden sonra istasyona döndük. Tren vakti gelmişti. Eskişehir, Anadolu kentleri arasında özel bir kent. Bu özel kentte, güzel bir hafta sonu yaşamak da güzeldi.